30 Ocak 2015 Cuma

ne olacaktı başka?

"git" demedi, "gitme" demedi, "kal" ya da "kalma" da demedi. "otur şöyle biraz" deseydi kendimi sandalyeye çakardım ki ben çok kez onun gözleriyle kendimi duvarlara çaktım. bana hiçbir şey söylememe rekoru kırmaya çalışır gibi bir hali vardı.

bir bakkal vardı bir kaç bin adım uzakta, aynı uzaklıkta ama tam ters yönde bir durak. ikisine de yürüdük birlikte, onun kafası belki bir kaldırım taşında, belki bir ayakkabı bağcığında belki bir saç telinde -katiyen benim olmayan-. bir sahil boyu kendini rüzgara siper eden adam, ben üşümeyeyim diye, kalbine dalgakıranlar ördü. buz tutmuş kalpte dalga ne arasın. şimdi anlıyor insan.

zorla yapılmış iyilik gibiydi, makbule geçen şeyler kalbimi böldü parçalara. ben söylemeden bir kere sarıldı bana, bedelini hala öderim.

bir bir dokunuyorum havada kalmışlıklara, patlamıyorlar, düşmüyorlar, kıpırdamıyorlar. inatçılar onun kadar. bir yaşanamamışlık nasıl bu kadar hiç eder tüm yaşanmışlıkları o birlikle bakılan manzaraya yazık.

ayda 3-5 kere uyandırır hala bıraktığı boşluk, o ne güzel düşüştür karanlığa, ayda 3-5 kere ağlatır odamdaki soğuk, bakışlarını anımsatan ve ayda bilmem kaç kere hatırlatır onu bana bilmemneler, bu onun en sevdiği netlik.

bana kalan bi şeyler vardır elbet iyi mi kötü mü karar vermedim, dursunlar kenarda. sabahları hiçbir şey olmamış gibi davranmak en sevdiğim bencillik, hayatımı kurtaran.

belki mutludur belki mutsuz belki hala "gitme" demiyordur birilerine belki de yeni rüzgarlara siper ediyordur kendini tek kelime etmediği o sahilde.

bir şey biliyorum baş ağrıtan bir şey, bütün bildiklerimin önüne geçip alnımın orta yerini duvarlara vurduran bir şey;

bu saatte açık kebapçı yok.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder