bir gün saat 18:45, kadıköy-karaköy iskelesine varmışım. mesaj geliyo senden "15-20 dk'ya oradayım". sinir oluyorum içimden. her şey çok güzel giderken nereden çıktı bu 15-20 dakika şimdi? başka bir gün yemek yiyoruz bilmem nerde, aman tanrım nasıl bu kadar kötü olur bir makarna. her şey çok güzeldi halbuki bu fazla ve çirkin baharat neyin nesi şimdi? bir diğer gün kahve istiyoruz ama french presste gelmiyo, nasıl öfkeliyim ama her şey çok güzelken nasıl içicem şimdi bu kahveyi ben kendim presslemeden? bambaşka bi gün otobüs kaçıyo, diğer bir gün mekanın müzikleri kötü çalıyo, öbür gün bakıyoruz boş bank yok oturacak, ondan sonraki gün amma da kalabalık bu sokaklar ve bambaşka bir sürü "kötü" şey çıkıveriyo önümüze üstelik "her şey çok güzel giderken".
her şey çok güzel giderken ne çok şımarmışız böyle. çok yorgunduk ama birbirimize sarılıp dinleniyoduk en azından. çok kötü yemekler yiyip çok kötü şarkılar dinliyoduk ama bacağın bacağıma değiyodu, şimdi düşününce inanılmaz. çok uzun süreler birbirimizi bekliyoduk ama sonunda yüz kilo olmuş kafamı göğsüne bırakabiliyodum. hiç boş bank yoktu belki, milyar tane insan bi yerlere gitmeye çalışıyoduk ama trafik ışığında durup öpüşebiliyoduk, lükse bak.
allahım ne kadar güzelmiş seni beklemek. uzaktan görüp seni "nolur daha büyük adım at daha hızlı" diye iç geçirmek. elin elimde eriyene kadar kilometrelerce yürümek ne kadar güzelmiş.
her şey bittiğinde, seni özlemenin sancısından yediğim bu dayağı asla unutmicam. şuralarda hiç öpüşmedik, her şey bittiğinde hatırlat seni şuralarda 300 kere öpücem.
evet şuralar, az sağ yap, aynen öyle kal.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder