20 Mayıs 2014 Salı

biraz solumdaki birikintinin üzerinde zıplayalım

uzun zamandır hiçbir şey yapmıyorum. duruyorum öyle. yürümüyorum bile gerekmedikçe. uyuduğum saatler uyanık olduklarımı çoktan geçti.

her şeyi aşk sanmaktan asla vazgeçmedik. alışkanlıklarımıza binbir bahane üretmeye çok üşendik ve hepsine aşk dedik. aşık olsaydık şimdi de olurduk yalan söylemeyin.

bu boşluğun açıklaması yok.

bazı anılardan vazgeçemiyor insan çünkü bazı anılara kıyılmıyor. onun karşısına çıkıp da gri bir yüzle, çünkü gri ayrılığın rengi, "beni silmek istediğinden emin misin?" diye ikinci defa sorulmuyor. bu iki cümlenin birbiriyle alakası yok ama acıları benziyor.

her şeyin acısı birbiriyle benziyor çok saçma. sen nasıl oluyor da kilometrelerce öteden dizimi alıp sehpanın köşesine çarpıyorsun aklım almıyor? aklım o kadar dolu ki alamıyor.

yüzünü zorla sildim hafızamdan, yüzündeki izlerin yerini hiç hatırlamıyorum ama sesini silemiyorum. bu gerçekten iğrenç çünkü sesin oldukça berbat. şaka yapmıyorum.

yapıyorum.

kimseden sevgi sözcükleri beklemez olduk bunlar hep çok beklemekten. kalp sadece uzaklık istiyor ve bu alışılmış en gri şey.

kendini her şeyden soyutlarken en çok ne yaptığını merak ediyorum. en çok büyük bir nefret soyutlar insanı bir diğerinden. mesela en çok neyimden nefret ettin anlatmasana. anlatma çünkü bu çok ağır.

"bu dertler hepimizin üzerine devrilecek" dedi yeşil çocuk. keşke devrilsek domino gibi acılarımızla birbirimizin üzerine. aynı dertten çok sıkıldım. yeşil çocuk acımı taze tutuyor.

geride kalan 28 gün hayatımın en komik olmayan şakası. sana özel olarak bazı kazınmışlıklardan bahsetmek isterim ama uygun olmaz.

bazı kazınmışlıkları sadece kazıyanlar bilir.

bitti.

1 yorum: